Resim-Matematik- Estetik ilişkisi

 


son-akşam-yemeği_43055

Leonardo da Vinci (Son Akşam Yemeği)

Resim tablosu her şeyden önce bir kurgu ustalığıdır. Bir tabloda izleyiciyi çeken en büyük şeyin desendeki matematiksel denge olduğunu düşünürüm. Bu denge, evrendeki o büyük armoninin bir yansıması gibidir.
İzleyici farkında olmadan, bu uyumu algıladığı zaman tabloyu güzel bulur. Bu durağan bir denge değildir. Tam aksine devingen bir dengedir. Bu denge halinde bir uyum söz konusudur. Ve göz ister istemez bu dengeyi arar.
İşte büyük sanat eserleri bu üstün uyumu barındırır. Uyum ise beli bir oran sonucu ortaya çıkar. Bütün bu oran ve uyumun temeli matematiksel bir düzenleme ile gerçekleşir.
Resim tablosundaki bu matematiksel düzenleme ile, tabloda yer alan figür ve renkler belli bir sıralanış arz eder. Bu düzenleme izleyeni içine çekip resimin içeriğindeki ifadeyi, mesajı izleyiciye iletir.
Günümüzden 2400 yıl önce Platon“düzensiz bir şey güzel olamaz.”der. Eski Yunan uygarlığı, güzelliği bir varlığın iç düzeninde, ya da çeşitli varlıkların uyumlu topluluğunda arıyordu. Platon felsefesinin etkilerini yaygın bir şekilde hissettiğimiz Yunan sanatında iki zıt kuvvet birbirini etkisiz hale getirerek, uyum ve simetriyi oluştururdu. Çağlar öncesinin güzellik anlayışının oluşturan bu estetik kuram üzerine pek çok ilaveler yapılarak günümüz estetiği oluşturuldu.
Resim sanatı ifade aracı olarak matematiğin alt dalları olan; aritmetiği(oran) ve geometriyi(perspektifi) içinde barındırır.
Resimdeki matematiksel düzeneğin gerçekleşmesine en büyük yardımcı perspektiftir. Perspektifin resime girişi 14. yy.dır. Perspektifle iki yüzeyli tuvale üçüncü yüzey yani derinlik eklenmiştir. Tuval üzerindeki iki boyutlu figürler perspektifin etkisiyle üç boyutlu görünürler. Perspektifin yanı sıra renklerin de açıklı koyulu uygulanışıyla perspektif etkisi yaratılır veya desteklenir.
Bilindiği gibi Rönesans sanatla birlikte biliminde insan hayatının yönünü belirlediği dönemdir. Doğaya yönelen sanatçı nesnelerin doğadaki görüntüsüne benzeyen resimler yaparken en çok matematiksel bilgilere gereksinim duyuyordu. Bu dönemde resime giren perspektif, figürler arası uzaklığa bağlı görünüşleri düzenler. Dolayısıyla gözün görmeye alıştığı mesafeye bağlı figür boyutları aynı düzenlenişle tuvale aktarılır.
Resimde matematik doruk noktasına Rönesansla, perspektif kuramıyla ulaştı. Özellikle L.da Vinci’nin “İsanın son akşam yemeği” adlı tablosu geometrinin yani perspektif kurallarının, sanatsal anlamda kullanılışının en güzel örneklerinden biridir. Perspektifi resminde ilk uygulayan ressam Giotto’dur. Perspektifi geometri düzenine ve çizgi perspektifine en etkili uygulayan ise, ressam P.Uccello’dur.
Sonraki çağlarda, resimde matematiğin öteki alt dalı olan aritmetiğin yani oranın en etkin kullanıldığı dönemlerden biri de ekspresyonizm, özellikle de kübizm akımıdır. Ressam Cezanne’nın eserlerinde ustaca uyguladığı matematiksel fomlar ile, resimdeki algıyı güçlendiren bir ifade kazandırmıştır. Picasso ise, nesnenin içsel yapısını da resmin konusu yaparak, geometrik düzenlemelerle eserlerinde hacimsel formlar oluşturmuştur. Nesneleri parçalara ayırarak, farklı açılardan görünüşleriyle resmeden kübistler matematiği resimde en yaygın kullananlardır.
19.yy resimde pek çok akımın, arayışın öne çıktığı dönemdir. Özellikle Dışavurumcular ifadeci resim anlayışlarını dile getirirken matematiği resimin baş ögesi haline getirdiler. Örneğin:Mondrian, Klein ve Malevich, matematiksel formları resimlerinde yoğun bir şekilde kullandılar.
Sanatçı hiç kuşkusuz yetenekli bir insandır. Ancak sanat insanında var olan yeteneğin yanı sıra, sanatçının en büyük dayanağı matematiksel zekaya sahip olmasıdır. Aslında yüksek bir matematiksel düzenek olan evrenin küçük bir örneğidir sanat eseri. Sanatçının özgün bir kurgulamayla hayata aktardığı bu uyum belki de evrenin gizil şifrelerini barındırdığı için her çağda insanlırın vazgeçilmezi olmuştur.

kaynak

http://blog.milliyet.com.tr/resim-matematik–estetik-iliskisi/Blog/?BlogNo=249164

 

Görsel Sanatlar Öğretmeni olmak :)

Bu konuda anlatılacak pek çok sıkıntı olduğu aşikardır. Fakat bugün ki yazımda kendi karşılaştığım sorunlardan biraz bahsetmek istiyorum. Belki bu yazı herhangi bir ses getirmeyecek ama kişisel bir rahatlama yöntemi olabilir. Öncelikle dersimizin ismiyle başlamak isterim “Görsel Sanatlar” dersi ve ne yazık ki hala “Resim” dersi diyenler var. Peki Resim ile Görsel Sanatlar arasında  ne fark var? İlk olarak diyebiliriz ki Görsel Sanatlar ismi daha havalı; tabi bu dersin içeriğinden bihaber olanlar için böyle. Ama geniş kapsamlı düşünecek olursak Görsel Sanatlar Bir vücut ise Resim bu vücuda ait bir organdır. Diğer bir deyişle geniş kapsamlı bir ders niteliği kazanmıştır. Ve bu kısa açıklamadan sonra dersin amacına biraz vurgu yapmak isterim. Bilmemiz gereken en önemli şey ise bu dersin amacının ne olmadığıdır. Çoğu veli, öğretmen ve öğrencinin zihninde oluşan, Görsel Sanatlar öğretmeninin ressam yetiştirmeye çalışması düşüncesinden başlayabiliriz. Birçok Görsel Sanatlar öğretmeninin bile usta bir ressam gibi resim yapamadığı gerçeğini göz önüne alırsak ki zaten yapmasına gerek yok(bu konuyu yazının ilerleyen kısımlarında detaylandıracağız). Doğal olarak her öğrencinin resim yapma yeteneğinin olmayışı veli, öğrenci ve öğretmen üçlüsünde resim dersi diye nitelendirilen Görsel Sanatlar dersinin gereksiz olduğu algısı uyandırmaktadır. Bu yanlış algıyı ortadan kaldırmak için yapacağım kısa açıklamalardan önce Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” sözünü hatırlatırım. İsminden de anlayacağımız gibi Görsel Sanatlar dersi görme yetimize hitap eden bir çok sanat dalı hakkında temel bilgilerin öğrencilere aktarılması ve bu konuda belli bir bilince ulaşmalarına sağlamanın yanı sıra bu sanat dallarından herhangi birine yatkınlığı olan öğrencilerin tespiti ve yönlendirilmesini içeren bir derstir. Bu ders sürecinde, ise öğrencilerin farklı etkinliklerle hayal güçlerini, yaratıcılıklarını ve motor becerilerini geliştirmek ayrıca ruhsal yönden rahatlamalarını sağlamak hedeflenmiştir. Görsel sanatlar dersi birçok sanat dalını kapsar demiştik, bu sanat dalları ve mesleklerden biraz bahsedecek olursak, şuan baktığınız bu internet sitesinin tasarımından kullandığınız bilgisayarın tasarımı giydiğiniz kıyafetlerden taktığınız takıların tasarımına varana kadar bir çok alan vardır kabaca sayacak olursak; Grafik tasarımı, Endüstriyel tasarım, Resim, Peyzaj Mimarlığı, İç mimarlık, Sinema, Çizgi-film, Animasyon, Heykel, Ebru, Minyatür, Tezhip, Hat sanatı, Mobilya tasarımı, Moda tasarımı, Takı tasarımı,Fotoğraf, Halı-kilim tasarımı, Web tasarımı ve sayamadığımız bir çok meslek alanı. Yazımızın başında da bahsettiğimiz Görsel sanatlar öğretmeninin bir ressam kadar resim yapmasına gerek yokturdan kastımız da işte tam bu nokta da açıklığa kavuşturulması gereken bir ifadedir. Nasıl ki Resim Yukarıda bahsettiğimiz alanlardan biri ise tezhip de aynen öyledir. Görsel Sanatlar Öğretmeninden bir nakkaş ustalığında tezhip çalışması yapması da beklenemez. Öğrenciye bu alanlarla alakalı yeterli temel bilgileri edinmesinde yardımcı olmalı ve bu alanlardan herhangi birisine meyli varsa gereken rehberliği yapması gerekir.

Şimdi bu dersin özellikle veliler tarafından  gereksiz görülmesi ve yapılan sınıf içi çalışmalarının öğrencilere işkence olarak verildiği algısı üzerinde konuşmaya geldi sıra. Kuşkusuz birçok ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de eğitim sistemi, bünyesinde büyük sorunlar barındırmaktadır. En önemli sorun ise öğrencilerin bir üst eğitim kurumuna geçişinde uygulanan sınav sistemleridir. Daha küçücük yavrular iken test yaprakları arasında kaybolan yavrularımız, sürekli bir yarış halindedirler. Yeni bilginin üretilmediği ve var olan bilgilerin bir kitap gibi çocukların beynine yüklenmesi ve bunların sınavlarda ölçülmesi ile çocuklarımızın geleceği kurulmaktadır. Durum böyle olunca Görsel sanatlar dersi ve etkinlikeri öğrenciler ve veliler açısından zaman kaybı olarak görülmektedir. Bunun yanı sıra toplumda belli prestij kazanmış meslek alanlarına yönelmeleri hususunda ise öğrenciler ailelerinin psikolojik baskıları altında eğitim hayatlarına devam etmeye çalışmaktalar.Bu konuda toplum olarak kapsamlı bir bakış açısına sahip olmak gerekmektedir.

Tüm bunlara ilave olarak dersimizin sınırlılıklarını gözden geçirdiğimizde, diğer sorun ise ders süresidir. bir sınıf için haftada bir ders saati yetersiz olmaktadır. Görsel sanatlar dersi kuramsal bilgilerle uygulamayı içinde barındıran bir ders olduğu için, kırk dakikalık bir ders saatinin bu ders için yeterli olması imkansızdır. Tabi birde okulunuzun bir atölyesi bulunmuyorsa derse girdiğiniz sınıfta uygulama öncesi fiziki hazırlıklar ve uygulama sonrası sınıf temizliğinin aldığı süreyi de eklemek gerekiyor. Sınıfınızda her zaman üç beş öğrenci malzemesi olmadan gelir ve resim çantalarını sürekli serviste unutmuş olurlar ya da kardeşleri çantayı boşaltmıştır. Bir çok öğrencimizin yapması gereken çalışmalar da aileleri tarafından yapılıp gönderilmiş olur. Yeteneğe göre not vermiyorum çocuklar emeğe göre not veriyorum deyip de uygulamayı böyle yapmanıza rağmen dönem sonu tek bir çalışma yapmamış öğrenci bile tam not alma derdinde olur. Büyük bir okulda çalışıyorsanız muhtemelen birçok sınıfın dersine gireceksiniz ve öğrencilerin isimlerini bile hatırlamadan onlara bir şeyler öğretme çabasında olacaksınız. Tüm bunlara rağmen dersinizden keyif alan bir iki bakış yakaladınız mı o zaman dünyalar sizin olur, çünkü siz Görsel sanatlar öğretmenisiniz. 🙂